20 Kasım 2009 Cuma

trafik..


trafik..
karışık..
sıkıcı..
yorucu..
sabah sabah..
daha şimdiden stresssssssss.....
işe gitmeme isteği..
hep uyumak.. uyumak..
depresyondamıyım ne..
haftaya bu saatlerde berlin'de olacağım..
bana iyi gelecek..
aşkıma iyi gelecek..
fotoğraf:ben

19 Kasım 2009 Perşembe

phillip toledano..







her şey yolunda..
sevdiklerim hayatta..
ama neden böyle bir karamsarlığa kapıldım bu gün..
belki günlerin bu kadar hızlı kayıp gitmesi..
belki de yaşlanma korkusu..
bu fotoğrafları ve günlüğü görünce gözlerim doldu.. zor tuttum kendimi.. gözümü kırptığım an akacak yaşlar.. kırpmamaya çalışmak zor.. kırpmadan kurumasını beklemek..
yanlız yaşlanmak istemiyorum..
phillip teşekkürler..
anladım sayende yaşamla ölümün birlikteliğini.. sonunda bir gün gelecek olsa da korkmamak gerektiğini..

DI..DIM..DİM..

şu an brazzaville'in ''lax'' 'ını dinlerken, gerçekten böyle bir havada bunu yapmak geldi içimden..
bu gün aslında çok sıradanDI...
işe gitDİM...
sıkılDIM...
sıkılDIM....
çizim yapmaya çalışDIM...
bol bol çay içDİM...
içerden kahve kokusu geldikçe ben çaya dayanDIM..
oğlumu özleDİM..
kocamı özleDİM..

sıkılmanın nedeni ne olabilir acaba.. yapacak bir şey bulamamak mı? sevdiğin şeyle ilgilenmemek mi? nedir? sıkılmak, bir de bulaşıcı galiba.. ofiste birisi sıkıldım dediği an herkez arka arkaya patlıyor.. sonra sıkıntıdan patlamaya hazır bir ofis.. bunun bir ilacı olmalı.. mesela sürünce geçmeli.. :))) koklayınca bitmeli.. bla bla.. ben gerçekten sıkılmışım..

Fotoğraf:Laina Briedis

18 Kasım 2009 Çarşamba

Kitty, Daisy & Lewis




bu günün son müzik grubu.. kendi isimleri ile anılıyorlar.. Kitty, Daisy & Lewis
birden beni 1950' li yılların gençlik filmlerinin içine sokan süper bir grup.. rock'n roll, swing, jump blues... hepsi içinde.. soyadları durham olan hepsi birbirinden muhteşem yetenekli 3 kardeş.. kitty en genci.. öncelikle bateri, armonika, ukulele (anavatanı hawaii olan dört telli bir çalgı ), banjo ( Afrika kökenli telli bir çalgı türüdür ), trombon ve gitar çalar... daisy en büyüğü.. bateri, piyano, akordiyon ve ksilofon çalıyor.. lewis ortanca.. gitar, piyano, banjo, lap steel ve davul çalıyor.. ev stüdyosunda çalışıyorlar ve dijital kayıt hiç bir şekilde kullanmıyorlar..
haa bir de 31 aralık gecesi berlin'de sahne alıyorlar.. yılbaşı için eğlenceli bir seçim olabilir.. :)))

LAURA VEIRS


kadın vokallere karşı hep acaip bir ilgim oldu..
bilmem neden.. her türde ve tarzda kadın sesi ..
laura veirs'de bunlardan biri.. çok hoş ve naif.. müziğin ritminden, sözlerine kadar her şey bence çok düz.. kendiside, donuk ve mavi bakışlı bembeyaz bir hanım..
laura kollej yıllarında jeoloji okumuş.. jeolojiye olan ilgisi şarkılarının hem sözlerine hem müziğine yansımış.. çok yaratıcı.. 6 yılda 5 albüm çıkarmış 2010 ocaktada yeni albüm geliyor..
drink deep..
galaxies..
saltbreakers.. (içinde bol bol dalga sesi var.. ama o komik yerleşmiş olan yoga müziklerinden değil :)))
pink light.. (ismi eğlenceli gibi gözükse de hüzünlü bir şarkı..)
ocean night song.. dinlenmesi gerekenler bence..
biraz masalsı..
biraz şaşırtıcı..
ama sesi de bir o kadar duru..
benim gibi kadın vokallere ilgi duyanlar ve rüya alemlerine şöyle bir girip çıkmak birebir diyorum..

http://www.myspace.com/lauraveirs

GRINDERMAN

''- grinderman nasil ortaya cikti?

nick cave:doğu avrupa'da bir hayvanat bahçesindeyken kafamıza dank etti.. bir grup olarak, bir grup ismiyle bir albüm yapmak iyi olacakti, çünkü ürettiğimiz müzik bir grup müziğiydi, şarkıları da hep beraber yazıyorduk... biraz düşündük ve olaya girdik, albümü kaydettik...''*

şubat 2006 imzalı bir proje grinderman.. ama ben öyle çok nick cave hastasıyım ki.. albümü uzun zaman aradan sonra dinleyince yazasım geldi..

Grinderman adlı projesiyle, duygusallık pelerinini bir kenara atıp deneyselliğe kayan Cave yanında kaya gibi üç adam ağırlıyor... Bad Seeds'ten tanıdığımız Jim Sclavunos ...ve Warren Ellis.. ve Martyn Casey .. grup bir yan proje gibi gözükse de aslında birçok albümden çok daha iyi .. yaratıcılık başka bir şey.. hele içinde nick cave olunca diyorum ben..

go tell the women.. tekrar tekrar dinlenmeli..
love bomb..
no pussy blues.. vs..vs..




http://www.myspace.com/grinderman


*roll'dan alıntı mart 2006

17 Kasım 2009 Salı

roll'da gitti..

"tenk yu şeytan
müsaadenizle bir veda sigarası yakalım, bir veda “kalem”i yuvarlayalım. diyarbakır meyhanelerinde “kalem” deniyor “yolluk”a...
ilk yudum turgut uyar’ın ruhuna:
“efendimiz acemilik. bir taş alacaksınız, yontmaya başlayacaksınız. şekillenmeye yüz tutmuşken atacaksınız elinizden. bir başka taş, bir başka daha. sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız. belki başkaları sever tamamlar. ama her taşa sarılırken gücünüz, aşkınız, korkunuz yenidir, tazedir. başaramamak endişenizin zevkiyle çalışacaksınız.”
ikincisi de uyar’a:
“nedir sonsuzdan bir önceki sayının adı diyelim sonsuz eksi bir hayatın adıdır bu.”
üçüncüsü latin aşkına:
“sonuncu yoktur, sondan bir önceki vardır!”
dördüncüsü, 144. roll’a, sonsuzdan bir önceki sayıya. veda sayısına. 13 yıl önce bu mevsimde şeytana uyduk. uyunca da, baktık olmazsa olmayacak, zaten olmuş olmayacak olan, “olan oldu bir defa, bari hepimize yarasın” deyip yola çıktık. 13 yıl önceki kasım ayının ilk günlerinden bu yana 144 defa buluştuk –altı da “özel”i, toplam 150.yaradı valla. hepimize yaradı...
ya şeytana uymasaydık?
george harrison, “beatles olmasaydı dünya sıkıntıdan patlardı” demiş. doğru. u da doğru: roll olmasaydı sen-ben-o sıkıntıdan patlardık...
vedalaşırken gözlerinden öpelim leo ferre’yi: tenk yu şeytan! bize roll’u verdiğin için."

tam 13 yıl.. 150 sayı.. neden gittin roll.. müziği öğreten.. müziği dinleten en güzel dergi.. ellemeye doyamadığımız sarı kağıdı, yabancı dergilerden rollama röportajları, yıllarca devam eden kısa sokak röportajları ve tematik şarkı listeleriyle apayrı bir yere sahipti... üstelik, müzikal içeriğin dağılımında da oldukça adil bir duruş sergiliyordu... yeni çıkan yerli grupların bir nevi hamisi olmuştu.. bunun yanında arka plandakiler unutulmuyordu.. müzik emekçileri, söz yazarları, yapımcılar.. en önemlisi kültür, edebiyat, sanat,sinema, sanat, kentleşme, siyaset,.. her şey.. bir müzik dergisinden çok bir müzik kültürü dergisiydi o.. , Roll'un bu on üç yıldaki emekçilerine, Roll'a bu sürecin önemli bir kısmını izleyen bir okuyucu olarak teşekkürü borç biliyorum son sayıdaki veda yazısından bir alıntıyla, teşekkürler şeytan!... Roll'u çok çok çok özleyeceğim ...(

12 Kasım 2009 Perşembe

nevin hırık..










tesadüfen yabancı bir sitede rastladım..

ismine dikkat etmeden yaptıkları beni çok etkiledi..

nasıl daha önce tanımamışım ya da görmemişim diye üzüldüm..

gerçekten çok naif, sanki bir rüya gibi.. biraz hüzünlü.. biraz mutlu.. bana hissettirdikleri..

sonra, isme dikkat ettim ki bir türk.. hemen mail attım.. ondan, buraya yaptıklarını koymak istediğimi söyledim.. o da kabul etti.. hiç türkiye'de sergisi olmamış.. keşke olsa ve canlı hallerini görebilsem..

sonra şöyle bir bakındım internetten daha da ilgimi çekti duyarlılığı..

16 ocak 2009 da agos gazetesinde yayınlanmış '' boşlukta vals '' yazısını, aslında ağıtını okudum.. beynimin içi kaynadı birden.. nasıl da unuttuk.. hatırlattı..

seni tanıdığıma (bir maille de olsa) çok memnun oldum nevin.. keşke taksime yakın olsan da, o yaptığın güzel şeyleri uzun uzun görebilsem..

sevgiler..

''boşlukta vals'' için:

11 Kasım 2009 Çarşamba

dinleyelim..

haa bir de evde yatakta yatıp uyumaya çalışırken dinleyip de tekrar tekrar sevdiğim.. BONOBO .. ''the keeper'' ve ''flutter'' özellikle çok çok sevdiklerim.. amon tobin sevenler özellikle dinlemeli... tekrar gelse de dinlemeye gitsek..

http://www.myspace.com/sibonobo

evde ne yaptım..


bol bol uyudum.. uyudum..uyudum.. tuna doğduğundan beri hiç bu kadar uyumamıştım..

tuna arkamdan maskeyi çıkarmam için dolaştı durdu..
bol bol portakal suyu içildi.. kaç bardak içtiğimi hatırlamıyorum.. en son hurma yediriyorlardı bana.. içinde çok vitamin varmış.. bağışıklık sistemini güçlendiriyormuş..
sonra odama kapandım.. ne zamandır izlemek istediğm ''flashforward'' dizisini yarı uyanık yarı uyur, bilgisayardan seyretmeye çalıştım.. güzel dizi.. lost'dan sonra aynı etki olmasa da.. güzel.. bilinmeyen bir sebepten ötürü insanlar 2 dk 17 saniye boyunca bayılıyorlar ve 6 ay sonraki hayatlarının 2 dk 17 saniyesini görüyorlar... "kaderi değiştirebilir misiniz?" diye soruyorlar sonra da..
başka da bir şey yapmadım..

H A S T A Y D I M...


dün bütün günü yatakta geçirdikten sonra, bugün yine işimin başına döndüm..

ne fena grip olmak.. herkez sanki vebalıymışsın gibi bakıyor.. hele bir de maske takınca.. ama allahtan bizim kızlar bugün bana kucak açtılar..

pazartesi gecesi, akşam, evde 20 aylık bir beyefendi olduğu için, ismi pek bilindik bir hastaneye gittim.. o gece bana zehir oldu desem en güzel anlatan cümle olur heralde.. muayene olduktan sonra dr. 2 test istedi.. bir tanesi kan testi.. iltahap olup olmadığına bakmak için, 2. side malum test.. domuz gribi ile ilgili olan.. neyse gittik test yaptırmaya.. kanı verdim 1.5- 2 saat sonra çıkacak.. diğerini verdim 4 gün sonra çıkacak.. ve acaip bir para.. hiç bir sağlık sigortası karşılamıyor.. şaştık kaldık.. şu an sonuç belli değil.. benim grip, işin verdiği adrenalinle iyileşme rotasına girdi.. ama ne yazık ki domuz gribi olup olmadığım belli değil.. ya domuz gribiysem :))

9 Kasım 2009 Pazartesi

H A S T A Y I M...

bugün hastayım..
domuz gribi olabilirim..
işteydim..
bütün gün çalıştım...
başım kazan gibi..
tuna aklımda..
nasıl uzak kalacağım ondan..

fotoğraf:http://www.flickr.com/photos/frootloops/3953318500/

4 Kasım 2009 Çarşamba

bu gün doğdu..


robert mapplethorpe.. (4 kasım 1946 - 9 mart 1989).. kısacık.. dolu dolu bir ömür..
amerika'lı fotoğrafçı.. çiçekleri konu alan natürmortları ve nü fotoğraflarıyla tanınan mapplethorpe'un yapıtlarının bazıları içerdikleri homoerotik ve sadomazoşist temaları nedeniyle büyük tartışma yaratmıştı..
aslında kariyeri fotoğrafla başlamadı.. resim ve heykel eğitimi aldı.. kolaj yaptı.. sonra kolajlarını tamamen kendine ait olmasını istediği için fotoğraf çekmeye başladı.. 1967 de patti smith'le tanışıp birlikte dönemin popüler edebiyet, sanat ve müzik çevrelerinin uğrak yeri olan chelsea otel'de yaşamaya başladılar.. yaşamı boyunca pek çok ünlünün fotoğrafını çekti.. sergi açtı, dergi fotoğrafları çekti.. 89 yılında da AIDS 'e bedeni yenik düştü..

antonella arismendi..









arjantin'li bir moda fotoğrafçısı ve sanat yönetmeni.. Buenos Aires'de yaşıyor.. bence kesinlikle seriler halinde sunduğu fotoğraflarına tek tek bakılmalı.. ben farklı farklı serilerden örnekler koydum..

BRAZZAVILLE

şarkılarının huzur verdiği, sevilesi süper grup brazzaville yarın babylon'da çıkacak (5-6 kasım)... üst üste 2 gece.. tabi bizim için her zaman ki gibi gitmek çok zor.. oğluşumuzu şu sıra bırakmamız çok zor.. benim için umarım ''the clouds in camarillo'' ve ''lax'' çalar..
dinlemek için..
http://www.myspace.com/brazzaville