30 Aralık 2010 Perşembe

boyalarla yansıyan ruh halleri..


Jakub Smoking, 2008


Aras with Mickey Mouse Shirt, 2007


Ben, 2010


Anjali, 2009


Jakub (Diptych), 2007


Jason, 2009


Sarah, 2009


Self Portrait with Christmas Lights, 2008

ryan shultz.. amerikalı.. hiper realist..
sonuncusu da kendi otoportresi..
arkadaşlarını, doğal hallerinde resmetmiş.. belkide yakın dostları olduğu için bu kadar iyi ruh hallerini yansıtabilmiş..

29 Aralık 2010 Çarşamba

seth armstrong..


ilk bu resmi gördüm..


2. de bu..
bir eminönü manzarası..


hiper-realizm..
ne kadar çok beni etkilediğini az çok koyduğum postlardan belli etmişimdir.. bir önceki postda da seth armstrong'dan bir şeyler mutlaka koyacağımı yazmıştım.. seth armstrong, bana ilginç gelen sanatçılar arasında.. aslında yaptığı, tam anlamıyla hiper-realizm de sayılmaz.. onun resimlerinin içinde bence sürreal çizgiler de var.. 
anlar, pop durumlar, zamanlar onun hikayelerinin ana parçasını oluşturmuş.. aslında o tam bir bulunduğu alanın ressamı..
turist olarak gezerken bulunduğu alanın içine süper kahramanları yerleştiriveriyor.. 2. resimdeki gibi.. zamanın birinde istanbul'a gelmiş.. resmetmiş..
arada sıradan süper kahraman turistler ve dolaşan mekanın insanları.. süper kahraman olmalarına rağmen onlarda, normal hayatın bir parçası halini alıyor onun gözünde..





yeni favorim..







şu sıra yeni favorim..  S . A   R I C H A R D.. bu adamla ilgili bir şeyler biliyorsanız bana da yazın.. ben sadece los angeles'li.. ve pop art, kay kay, müzik, mistik kaliforniya hikayelerinin içinde kendine hikayeler yaratıp bu güzel resimleri yaptığını biliyorum..  
bu adamla tanışmam, seth armstrong diye bir ressamın işlerine bakarken oldu.. onun işlerini de çok çok sevdim aslında.. onu da en kısa zamanda eklemek istiyorum..  seth armstrong'un da içinde bulunduğu bir grup artist aslında aynı atölyeyi paylaşmışlar bir dönem.. eski bir kağıt fabrikası..

22 Aralık 2010 Çarşamba

kış uykusu..


bugünlerde çok yorgunum..
uzun bir süre kış uykusuna yatıp, bahar gelince kalkmak istiyorum..
kronik yorgunluk hali..
dün işyerinden akbil basarak çıkmaya kalkıştım..
o an, şirket kartıyla bu işin olacağına dair hiç bir düşünce yoktu kafamda..
ben tamamen akbile odaklı..
çıkış kapısının bozulduğunu bile geçirdim aklımdan..
çok fena bir durum..
güvenliğin, akbille çıkıyorsunuz ikazına bile kafam basmadı..
eee dedim..
akbil dedi..
yaklaşık 1-2 dakka sonra ne yaptığımı algıladım..


zee avi - first of the gang

fena durumlardayım..
yorgunum..

21 Aralık 2010 Salı

dijital art....







tesadüfen bulduğum japon ilistratör.. ressam.. xhxix ..
bütün bunları bilgisayarda yapıyor olması, açıkçası photoshop'u bile doğru dürüst kullanamayan ben için acaip etkileyici..

today is a good day..


salı..
sıradan bir gün..
sabah çıkmadan tuna'nın üstünü örtmek.. aşkı öpmek..
aynı saatte kalkıp deniz otobüsüne yetişmek..
tek fark bu sabah yeni okunmaya başlanan kitap..
georges PEREC'den ŞEYLER..

her sabah olduğu gibi, biz indikten sonra deniz otobüsüne koşan adam bile aynı..
nefes nefese yetişmeye çalışıyor..
bazen karşıdan koşarken bana çarparmı acaba diye bile düşünüyorum..
sabah düşüncelerim bile aynı..
bende, aslında o adamdan farklı değilim..
bende işe yetişmeye çalışıyorum..
tek zevkim, yolda iphone'un yeni apps.'si instagram'la oynamak.. fotoğraf çekmek..




bunlar bu sabahın mahsülleri..
cuma verimli geçecek.. sıradanlığı kıracağım..
yolcuyum.. urfa yolcusu..
sabah git akşam gel..
zevkli olacak keşfetmek.. bol bol fotoğraf çekmek..

koop-waltz for koop cecila stalin

bu arada, iyi değerlendirin geceyi..
bu gece en uzun gece..

10 Aralık 2010 Cuma

I LOVE HAFTASONU..




karen elson - the ghost who walks
şu sıra çok çok dinliyorum.. seviyorum.. bu haftanın son gününde daha mı iyi geldi ne?
en sevdiğim gün cuma..
karla karışık yağmurlu..
biraz kapalı..
yarın iş dolu bir hafta sonu beni beklese de cumayı seviyorum..


istanbul nasıl bir şehir oldu yaa..
biz çocuk büyütürken bu hızla akıp geçen şehir de çok değişiyor..
konserler.. sergiler.. bu ne hız..
tuna olmadan önce babylon ve festivallerle sınırlı olan canlı performanslar.. şimdi seçim yapmakta zorlandıracak hale gelmiş..

bu cumartesi dışarıya çıkıyoruz ve neler yok ki..
seçim yapmakta zorlandığım 3 konser aynı gece..
ghetto'da, en asil duyguların grubu, ''the divine comedy''
yerini bilmediğim matine 216'da, süper oryantal ''natacha atlas''
tamirhane'de, tatlı niyetine ''nicola conte''
tercih zor..
yazı turamı atsak acaba..?

9 Aralık 2010 Perşembe

sanata destek..







araya, fransız fotoğrafçı gilles berquet'i de sıkıştırdım ama bugün çin'e devam..
bu enteresan fotoğraflar, dünyanın her yerinde timsah legosuyla belki de en çok taklit edilen marka olan LACOSTE'un bu seneki elysée prize'ından geliyor..
80 genç fotoğrafçının katıldığı bu yarışmada ilk 12'ye kalındıktan sonra 1. olan DI LIU'ya ait bu fotoğraflar.. zor olan fotoğraflarda markanın da söyleyecek bir şeylerinin olması..
di'nin çıkışı markanın temsili timsah.. bütün dünyanın belki de en büyük problemi orantısız kentsel değişim.. doğanın yıkımı..  bu fotoğraflar projesinin hepsi.. o aradan geyik, gergedan ve tavşanı seçerek sunmuş.. aslında ilk 12'de başka iyi fotoğrafçılarda var.. ben acaba türkiye'den birileri varmı diye baktım ama ne yazık ki göremedim :(( belki gelecek senelere..

bir kare..


Gilles Berquet

bir nesne olarak meme..


çin, geleneksel sanatının dışında, çağdaş sanata da inanılmaz imzalar atmaya başladı..  çinli sanatçıların ülkelerini değiştirme, özgürlük elde etme arzuları, geçmişte kalanı ve geleneği yıkma eylemini sanatta kullanmalarını sağlıyor ve bu yıkıcı eylem onların yeni, ilgi çekici olmalarını mümkün kılıyor belki de.. 1980'lere kadar, batı sanatını sadece siyah beyaz reprodüksiyonlardan takip edebilen çin'li sanatçıların bu denli gelişmiş atağı beni daha da çok etkiliyor açıkçası..  

hala çin'de sansür devam ediyor.. hala çin'de yapılacak sergilerin ve işlerin açıklamaları devlete bağlı sanat ajanslarının denetiminden geçiyor.. bunun sonucu, sanatçılar undergraund sergiler yapmaya başlıyor.. daha sembolik arayışlar içine giriyorlar.. çıkan sonuçlara batının son dönemde ilgisi gittikçe büyüyor..
bunları yazmama sebeb olan bu çalışmaya gelecek olursak.. son dönem takip ettiğim, yaptıklarını sevdiğim sanatçılardan biri olan shu yong..
2008 de yaptığı bu çalışmanın ismi ''bubble woman''.. sınır tanımayan şehvet ve güç nesnesi olarak görülen, kadın vücudunun belki de en dikkat çekici yeri olan memelerin tasviri.. 



shu yong'un baloncukları aslında uluslararası bir üne de sahip.. 2009'da onur konuğu olarak katıldığı floransa bianelin de ki işlerinde, çin kültürü ile harmanlanmış rengarenk baloncuklar dev tuvallerde oldukça etkileyiciydi.. 

7 Aralık 2010 Salı

sürreel bir otoportre.. Claude Cahun..


gerçek adı, Lucy Schowob..
amcası Marcel Schwob, erken dönem sembolist yazarlardan..
babası yayıncı.. sanat ve edebiyat çevresinde geçen bir çocukluk..
sorbonne’da felsefe ve edebiyat okumak üzere paris’de geçen gençlik..
Andre Breton sayesinde dost olduğu sürrealist sanatçılar; Tristian Tzara, Gaston Ferdiere, Salvador Dali, Man Ray..
sürrealizme karşı bir tutku..
döneminin tarihsel değişimini, değişen sanat akımlarını avant-garde tarzıyla oldukça etkili yansıtma..


yaşamı da, dönemine göre oldukça sıradışı..
etnik bağı.. yahudi olması..
cinsel tercihi.. lezbiyen oluşu..
kadın hakları koruyucusu..
çevirmen.. sanat eleştirmeni..
en önemlisi sanatta ve sosyal yaşamda tabuların hızla yıkıldığı 1.Dünya savaşı sonrasında ürettiği bol kostümlü.. androjen görüntülü oto-portreleri..

benim belki de otoportrelere karşı duyduğum ilginin temel taşlarından claude cahun.. fotoğraflarında hem özne, hem nesne olmuştur.. yaşadığı her anı kendi üzerinde oldukça sıradışı bir biçim de yansıtmıştır..
kareleri, heyecan verici.. biraz şok edici.. bazen ürkütücü..

Claude Cahun (1894-1954), otoportrelerin de; melek, palyaço, denizci, vampir, cadı, buddha vb. figürlerine bürünür... kostümle birleştirir kendini.. bu ilk dönemidir (1912-1915).. birlikte çalıştığı tiyatro toplulukları ve savaş sonrasının yarattığı umut; ona neşeli, coşkulu otoportreler çıkarmasını sağlar.. bu dönemini  “hayatımın en mutlu anları…hayal kurmak, başka biri olduğumu düşlemek ve favori rolümü oynamaktır”  diye de özetler.. gerçekten aynı bedende pek çok kişiliğin, tipin yorumlanarak sergilenmesi bir tiyatro oyuncusunun performansına eşdeğerdir..

fotomontajlar, aynadan yansımalar ve çoklu görüntülerin egemen olduğu süreçte (1929-1940), Cahun sürrealist sanatçılarla beraberdir... kurduğu dostluklar, birlikte düzenledikler sergiler onun fotoğraflarına başta dadaizm olmak üzere diğer avant-garde akımların izlerini ekler... oto-portrelerinde kadın kimliği üzerine sorgulamalar, sanatsal ve politik göndermeler hakimdir...

Cahun’un jersey adasında yaşadığı dönemde (1940-1945) ürettiği oto-portreleri ilk iki döneminden oldukça farklıdır... ada hayatının getirmiş olduğu dış dünyadan kısmen izole yaşamı, sanatçıyı kendi iç dünyasına yönlendirir.. o kostümler geride kalır, kendi yüzü ve bedeni tam olarak ön plana çıkar.. doğa ile bütünleşir.. evinin penceresinin ardından dışarıyı seyredişi adadaki sıkışmışlığı işaret ederken, deniz kıyısında ve ormandaki fotoğrafları sakin, yalnız ve huzurlu bir süreci kapsar..