29 Haziran 2010 Salı

seattle gay pride..


don't belong here..






miracle fortress-little trees

emily burns..


big mac


jelly


icing

hiperrealizm aşkımı kabartan kadın emily burns.. yeni mezun.. daha çok çizsin.. daha çok yaratsın..

...



fotoğraf:..sergey loie




oh mercy-lay everything on me

recadrage..



isviçre'li sanatçı till rabus'un bu serisinde sex.. erotizm.. pornografi.. sürrealizm.. şiddet.. tüketim.. hepsi bir arada.. bende, onlara bakmak yorucu olduğu kadar, fazlasıyla merak uyandırdı diyebilirim.. bu serisinin ismi ''recadrage''.. kadrajın dışında ne var? ne kadarını hayal edebiliriz..?
''Ikebana'' serisi.. ve ''Cocktail party'' serisi de bunlar kadar çarpıcı..
coktail party'de resimlerin hemen hepsinde bir sihirli ayna durumu var.. gerçeküstü bir hayal durumu söz konusu.. ikebana'da ise farklı bir çiçek süsleme sanatı durumunun içinde.. tükettiğimiz her şey onun için bir sunum halini almış..

bir sahne.. bir parça..

jim jarmusch..
bill murray...
''broken flowers''...



Mulatu Astatke - Yegelle Tezeta

28 Haziran 2010 Pazartesi

gonjasufi ile anadolu rock* geri mi döndü..?


gonjasufi, asıl adı sumach ecks..
san diego'lu..
yoga hocası..
şimdinin warp records'dan albüm çıkaran yeni ismi..
albümün adı ''sufi and a killer''
erkin koray sample'ları buram buram albümün her yerinde..
dinlerken; fazla psychedelic, mistik, hipnotik..
hatta bence fazla klostrofobik bir albüm..
müziğini mojave çölünde yapıyor.. las vegas'ın varoşlarından yaşıyor..
yogaya duyduğu sevgi ve müziğin ilaçtan daha güçlü etkisi onu maneviyata daha da bağlıyor..
bizim 60'larda başlayan 70'lerde son bulan anadolu rock'umuzda, gonjasufi'ye büyük ilham kaynağı olmuş.. hatta bazı parçalarda erkin koray'ın sesini de bizzat duymak mümkün..




gonjasufi-kobwebz

hadi dinleyelim..


hava yine kararıyor..
bu fotoğraf geçen haftadan deniz otobüsünden..



phantogram-when I'm small

25 Haziran 2010 Cuma

gregory crewdson


Gregory Crewdson, daha çok amerika’nın kırsal kesimlerinde yaşanan olayları konu aldığı fotoğraflarındaki gerçeküstücü yaklaşımlarıyla ve devasa prodüksiyonlarıyla tanınır... anlaşılması kolay, öyküsel hikayeler yerine, karmaşık ve esrarengiz anlatımları tercih eder... onun elinden, Alfred Hitchcock ve David Lynch karışımı sinemasal kareler, büyük boy fotoğraflara dönüşür..


benim en en sevdiğim "Twilight" (Alacakaranlık) serisinde artık bu kurgu doruk noktasına çıkmıştır.. özellikle çekimlerin perde arkasını gördüğümde inanamadım diyebilirim.. karelerin arkasında resmen bir film ekibi çalışıyor.. özellikle web sayfasını incelemelisiniz.. çekimlerin perde arkası da var..
crewdson, bu seride; yine esrarengiz kırsal kesim motiflerine geri dönmüş ve daha da ayrıntılı bir üslupta onları sahnelemiş... bu karanlık tonlardaki görüntüler çoğunlukla gizemli ışık huzmeleriyle aydınlatılmışlar... sanki bazı dış güçler fotoğraftaki dünyanın sakinleriyle iletişime geçmek istemekte gibiler..

Crewdson, ucu oldukça açık, sınırları keskin hatlarla belirlenmemiş, bir anlam dünyası inşa etmeye çabalar... ki görüntülerin insan üzerinde yarattığı bu gizemli havanın kaynağı da gücünü aynı belirsizlikten alır... onun bu tavrı seyirciye kendi bilinç ve bilinçaltı dünyasında serbestçe dolaşma fırsatı tanımıştır... sözgelimi onun fotoğraflarında “Amerikan Rüyası” ideali, arka bahçelerdeki mahremiyetin karanlık gizemlerinde yok olup gider... tek kelimeyle sahnelerin içine nüfuz eden esrar perdesi, seyirciyi bu oyuna göz yumması doğrultusunda zorlamaktadır... bu bağlamda anlamı keşfetmek, sanki bir bilmeceyi çözmeye çalışmak gibidir... sonuçta her durumda geriye kalan sadece alaca bir karanlıktır!

24 Haziran 2010 Perşembe

oleg duryagin'in modern zombileri..


oleg duryagin, rus fotoğrafçı, sanatçı.. gerçeküstü portre yaratıcısı ismini koydum ben ona.. inanılmaz portreler yaratmış durumda.. soğuk, çok uzaklarda ve ilginç..
modellerininin kaşlarını, kirpiklerini yok edip bir porselen haline sokmuş.. boş gözlerle bakan duyguları yok olmuş, zamanın üstü bir şey.. çıkan sonuç bence modern zaman zombileri..
porselen soğukluğu.. kırmızının ateşi.. yapaylıkla hakikatin estetik birleşmesi...
onun amacı post insan kimliğini sorgulamak..
duryagin, sürrealizme ilgi duyuyor ve insanları şok etmeyi seviyor.. eserlerinde kendi kişisel estetiğini oluşturmaya çalışıyor..

hormonlu domatesi kazananlar belli oldu..


sivil toplum kuruluşu Lamdaİstanbul, 6. Geleneksel Hormonlu Domates Homofobi-Transfobi Ödüllerini dün gece açıkladı..

Psikiyatri/Psikoloji alanında, “benliğe yabancı eşcinsellik kavramı”nı anlatıp; eşcinselleri, “tedavi” etme iddiasıyla kendi kliniğine davet ettiği için oyların % 30,3′ünü alarak domatesi hak eden Cem Keçe..

Yazar/Basın kategorisinde, “bir müslüman olarak eşcinsellerin vatandaşlık hakkı diye talep ettiği ve eşcinselliğin meşruiyet kazanmasına sebep olacak her tür girişime karşıyım” söylemleriyle oyların % 45,3 ünü alan Taraf Gazetesi yazarlarından Hilal Kaplan..

Örgütler dalında, Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf’ın “eşcinsellik hastalıktır” sözlerini desteklemek için basın açıklaması yaparak oyların % 59,3 alan Mazlumder, Özgürder, İHH İnsani Yardım Vakfı’nın da aralarında bulunduğu 24 sivil toplum kuruluşu..

Resmi Kurumlar ve Siyasetçiler dalında, travesti ve transseksüellere yönelik ayrımcı ve şiddet içeren yaklaşımları nedeniyle oyların % 46,5' sını alan Emniyet Genel Müdürlüğü..

Medya alanında, Deniz Harp Okulu’ndaki eşcinsel öğrencilerle ilgili deniz’de gay tayfa rezaleti şeklinde manşetten haber yapması ve deşifre olan öğrencilerin eğitim haklarının ellerinden alınması sağlayarak oyların % 53,1′ini alan Vakit Gazetesi..

Mekanlar kategorisinde, son yıllarda İstanbul’un başına bela olan kentsel dönüşüm hamlesinin simge yapılarından biri olan ve LGBTT merkezli etkinliklere ticari çıkarları doğrultusunda yer verirken, bu etkinliklerin konu aldığı kitleye ve katılımcılarına karşı gösterdiği ayrımcı tavırları nedeniyle oyların % 43,9′unu toplayan  The Hall...

TV/Magazin dalında, oyların % 44,7’si ile, yaptığı evlilik programına telefonla bağlanan kadın izleyicinin, bir kadınla evlenmek istediğini belirtmesi üzerine telefonunu susturup, yüzüne kapatan ve “Türkiye bunu kaldıramaz, başka programlara git! Burası şov yeri değil.” diyen Esra Erol..

Beynelmilel kategorisinde..( bu kategori bütün dünyaya açık ) .. nefret söylemine karşı mevcut yasaları uygulamayarak, LGBTT bireylerin en temel insan haklarını, sokaklarda güvenle yürüme haklarını gasp ederek 2001 katliamından sonra 2. kez yapılması planlanan 2009 Belgrad Pride’ını iptal ettiği için oyların % 35,8′ini toplayan  Sırbistan devleti ve polisi..

Eğitim alanında, homofobik ve transfobik ayrımcılığı üreten ve sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, % 43,8′lik bir oranla en başta yerini aldı..

en sonunda en muhteşem ödül..

Yaşam Boyu Hormonlu Domates Jüri Özel Ödülü‘nü Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf'a verildi..

birde ben bu güzel ödüller içine bir şey eklemek istiyorum ki.. gerçekten okuduğumda beni çok çok sinirlendirmişti.. geçen 1-2 ay içerisinde izmir'de seri katil diye manşetlere giren 3 günde 3 kişinin ölmesiyle sonuçlanan cinayetleri hatırlarsınız.. işte o cinayetler içinde sonuncu olan hamdi ayri'nin öldürdüğü ''hazal'' takma isimli mustafa has'da vardı.. balçova belediye meclisi’nin haziran ayı olağan toplantısında, komisyon raporu meclisin CHP’li ve AKP’li üyeleri tarafından kabul edilince teleferik mahallesi’ndeki K. Fazıl Sokak’a, hamdi ayri'nin ilk cinayeti bankacı Esra Yaşar’ın, K. Mehmet Sokak’a ise 2. cinayeti üniversite öğrencisi Ayşe Selen Ayla’nın isimlerinin verilmesi kararlaştırıldı... mustafa has'a noldu peki..?  balçova belediye başkanı mehmet ali çalkaya’nın “üç vatandaşımızın ikisi balçova’da oturan ve ikamet eden vatandaşlarımız... meclisimiz oy birliği ile iki vatandaşımızın isminin sokaklara verilmesini uygun gördü... konak’ta katledilen Mustafa Has isimli vatandaşımızın isminin verilmemesinin tek nedeni ilçemizde ikamet etmemesidir... biz insanları tercihlerine göre sınıflandırmayız” şeklindeki açıklaması bana hiç de inandırıcı gelmedi.. işte ben ödülümü birde balçova belediye başkanı mehmet ali çalkaya, konak belediye başkanına ve destek olan diğer belediye üyelerine vermek istiyorum..


23 Haziran 2010 Çarşamba

José Lerma..


jose lerma, ispanyol sanatçı.. sanatın merkezi newyork'da yaşıyor.. ben özellikle berlin'de katıldığı bir sergideki düzenlemelerini ve yerleştirmesini çok sevdim.. tabi ben bu sergiyi muhtemelen stres altında gezerdim.. aman üstüne bastım şimdi zıplayayım..atlayayım diye :))
burdaki resimlerin hepsi ya bir halı yada kilim büyüklüğünde.. ispanya kralıyla, kasık tüylerini aynı kareye koyabiliyor jose lerma.. resimlerine kuş bakışı bakmanın çocukluğunda kalma bir oyun olduğunu söylüyor.. evdeki kaba tüylü siyah halıları koltuğun üzerinden renklendirmeye çalışması ailesi için dehşet verici bir oyun olmuş.. ama bu oyun onu bu noktada başarılara taşımış..

bu resimlerin arasında ''reflection horse'' da ayrı bir güzel geldi bana..

min jung kwon..


çok önce koymam lazım diye noy etmişim min jung kwon'ı.. ne zaman not ettim hatırlamıyorum bile.. uzun süre sonra tekrar bakınca güzel geldi..
sonra biraz ismini araştırayım dedim.. aynı isimli bir koreli modelden başka kimse yok ne yazık ki.. olmamasının sebebi sanırım hala öğrenci olması.. newyork'da visual arts okuyor.. bu koyduklarım onun 2009 da yaptığı ağaç serisi.. belki ileride ismini duyarız haa..