29 Nisan 2010 Perşembe

cibelle..

şu sıra çok dinliyorum.. bence çok başarılı bir tom waits coverı.. dinleyin huzura erin..


Cibelle - Green Grass - Official Video from Gustavo Guimarães on Vimeo.

per-anders petterson

anlatmak istediğim fotoğrafçı per-anders petterson.. durum ve haber fotoğrafçısı.. aslen isveç'li.. 80'lerin sonlarında gazeteciliğe adım attı.. 90 yılında newyork'a taşındı ve özellikle afrika ülkelerini yıllarca dolaştı.. çektiği fotoğrafları kitaplaştırdı.. bir çok ödül aldı.. gerçekten fotoğrafları beni çok çok etkiledi.. hatta öylesine ki çok klişe olacak belki ama nefes aldığım her anın ne kadar önemli ve özel olduğunu hatırlattı.. anders hala afrika'da geziyor.. hayatı belgeliyor.. ve en önemlisi dikkat çekmeye çalışıyor..
esther yandakwa.. 9 yaşında.. çocuk fahişe.. arkadaşlarıyla sigara içiyor.. Per-Anders Petterson bu fotoğrafı ile ayrıca ödülde almıştır..
aynı serinin devamı bu fotoğrafta, çocuk fahişeleri düşündüğümüzde oldukça etkileyici..
botay cathy, 16 yaşında.. kongo nehri üzerinde o an doğan çocuğuyla...
uganda:kayıp kuşak serisinden bir fotoğraf..
hikayesi oldukça üzücü..
auma nancy,18 yaşında.. yaşadığı yerden rabbin direniş ordusu askerleri tarafından kaçırıldı..
işkence gördü.. hamile bırakıldı.. burnu, kulakları ve ağzı kesildi...
aynı seriden başka bir fotoğraf..
onikalit constantine.. 38 yaşında.. yanında küçük oğlu umyama..
2005 yılında, onu işbirlikçi olmakla suçlayan isyancılar kaçırıp elini kestiler..
isyancı grup kuzey uganda'da yaklaşık 20 yıldır terör estiriyor..
halktan; özellikle kadınları, çocukları kaçırıp ya fuhuşa zorluyor.. yada kendi eylemleri için bomba olarak kullanıyor...
darfur bölgesinde yaşanmakta olan aslında bütün dünyanın sorunu haline gelen etnik katliamdan kaçan mültecilerin kampı.. birleşmiş milletlerin iyi niyet elçisi olarak gelen angelina jolie çocuklarla birlikte..
birleşmiş milletler darfur'da 180 bin kişinin öldüğünü 2 milyon kişinin evsiz kaldığını açıklamıştı.. ingiliz parlamentosu ise ölü sayısını 300 bin olarak açıkladı..
bu kampta yaklaşık 27 bin mülteci var.. ve yaşamak için inanılmaz bir mücadele veriyorlar..
yaşam mülteci kampında çok zor.. sert rüzgar, kum fırtınaları hiç bitmiyor.. su yok.. ilaç ve yiyecek ülkelerin yardımlarıyla mümkün..
bunlar moda çekimi değil.. sadece insanların, dünyanın dikkatini çekmek için... özellikle de angelina jolie'nin büyük yardımıyla destek toplanmış.. bu çocuk 7 yaşında ve ailesi onun zarar görmemesi için bağlamış..

daha fazla fotoğraf için
http://www.peranderspettersson.com/

27 Nisan 2010 Salı

mustafa karasu..

"Nameless"
71 x 29 cm.
2010



yeni dönem genç ressamlarımızdan mustafa karasu.. özellikle bu çalışmasını ben sevdim.. 2 karakter arasındaki geçiş bence çok iyi..

babam..

canım babacım, dün ameliyat oldu..
ne zor beklemek.. haftaya sonuçları çıkacak..
güzel heberlerini bekliyoruz..
turp gibi olacak.. yaptığı acı biberleri yine bol bol yiyecek.. :))

babam çok sevdiği frank sinatra'yı dinleyince daha çabuk iyileşecek...



everybody loves somebody-frank sinatra

güzel haber..

bu hafta bloglara çok ara verdim..
hem sevinçli, hem yorucu, hem sıkıntılı 1 hafta geçirdim..
en güzeli sevgili arkadaşım, canım, neşecim evlendi..
benden fotoğraflarını çekmemi istedi.. onların düğün fotoğraflarını çektim.. umarım beğenirler..
murat ve neşe bir ömür boyu mutlu olsun..

26 Nisan 2010 Pazartesi

cadde

caddenin en sevdiğim görüntüsü..

''kör değilsin ama görmüyorsun..''
hafta sonu önünden geçerken tam burnunun ortasına kötü bir afiş yapıştırmışlardı.. bula bula tam burnunun ortasını bulmuşlar.. (mahvedeceğiz yaa..) sonra ertesi gün yine geçtim bu sefer afiş kazınmıştı..

aynı gruba yada kişiye ait olduğunu düşündüğüm, cadde de gördüğüm 2. güzel şey.. '' duymak senin elinde'' .. 3.yü merakla bekliyorum..

20 Nisan 2010 Salı

pınar yolaçan







ankara doğumlu ve halen newyork'da yaşayan genç ve çok başarılı bir sanatçı pınar yolaçan..

pınar yolaçan başarılı bir portreci; çünkü objektifine bütün anlatmak istediklerini sığdırıyor ve izleyiciye duygularını, bütün derinliğiyle hissettirebiliyor.. moda tasarımı, heykel, resim ve fotoğraf gibi farklı disiplinlerden yaratıcı bir karışımı ortaya koyabilmesi, diğer bir dikkat çeken yönü... sanatsal gelenekle olduğu kadar, geleneksel düşünce yapılarıyla uğraştığı ''faniler'' dizisinde moda ve tekstil bilgisi yönünü kullanarak, modellerini kendi tasarladığı etten giysiler giydiren sanatçı bunu en güzel şekilde uyguluyor..
''giysi''nin bedenle ilişkisine kafa yorarken, organik malzemenin büyüsüne kapılmış Pınar Yolaçan... onların insan doğasını daha iyi anlattığını düşünmüş... faniler sergisinin temeli de burada atılmış... sosyal yaşamdaki durumları belli eden giysiler; haysiyet seviyelerini belirleyen bu gösterişli kabartı, büzme ve kırmaları, işkembe ve tavuk derisi gibi maddelerle, insan kırışık ve buruşukluklarına dönüştürmüş... bütün bunlar, giysinin verdiği o sözde asalete yöneltilmiş bir eleştiri aslında... Pınar Yolaçan'ın ''Faniler''i, aristokrasiyle birlikte, tüketim endüstrisine de eleştiriler yöneltiyor... modern dünya, artık yaşlanmayı mümkün olduğu kadar ertelemenin yollarını arıyor ve sunduğu ürünlerle bunu başardığını savunuyor... bu, bir ölümsüzlük arayışından başka bir şey değil...
onun söylediğine göre; "insanın ne kadar uzun ömrü olursa, o kadar tüketme şansı var... amerika'da hâlâ zenciler için ten rengini açmaya yarayan ürünler var... sanki bir başarılı insan tipi var ve herkes onlara benzemek zorunda... bu da güzellik endüstrisinin işine yarayan bir durum." bozulup çürüyen, kısacık ömürlü giysilere bürünmüş ak saçlı buruşuk kadınlar, işte bu ''ebedilik'' peşindeki insana, şoke eden bakışlarıyla itiraz ediyor; ''hayır'' diyor, insan fanidir!
fotoğraflardaki kadınların gözleri konuşuyor: her şey eriyip tükenecek, her şey yitecek, giysiler de, beden de ve hatta sanat da... bu fikre alışın!

http://www.pinaryolacan.net/

13 Nisan 2010 Salı

farklı bir son yemek..

güzel ve eğlenceli bir grup ''Hold Your Horses''.. ''70 million''da izlerken tebessüm bırakacak bir klip.. sabah sabah dinlenirse ekstra güzel bir gün olur diye düşünüyorum.. :))

70 Million by Hold Your Horses ! from L'Ogre on Vimeo.
http://www.myspace.com/holdyourhorsesparis

12 Nisan 2010 Pazartesi

alison brady






alison brady newyork'lu, gerçekten çok başarılı bir fotoğrafçı.. işleri ilk bakışta fazla rahatsız edici gelebilir.. ama portfolyosu kendi içinde oldukça tutarlı ve etkili.. izleyiciye; gerçekle hayal arasında dinamik bir birleşke sunuyor.. yeni çağın getirdiği; istemesekde bizi içine çeken fazla nevrotik durumlara, bunalımlara, kimlik karmaşasına, cinsel yabancılaşmaya, biraz mizahi biraz da ürkütücü yaklaşıyor..
normallik nedir..? bunun sınırı neresidir..? kim normaldir? sorduğu sorular.. aslında belki de hepimizin aklından geçen sorular..

11 Nisan 2010 Pazar

Julia Randall..




üzerine tıklayıp büyük hallerini görün derim.. gerçi benden başkası sevmez bu koca dudak hareketlerini..
julia randall newyork'lu bir ressam.. renkli kalemle yaptığı dil, dudak hareketleri onların arasına koyduğu hayali kuş figürleri bence oldukça eğlenceli.. ve erotik..
ben çok sevdim..
yaptıklarının temel kaynağı 18. yy. düşünürlerinden diderot.. diderot, kendisine sürekli insanın doğasıyla, dünyadaki yerinin, kaderin anlamının ne olduğuyla ilgili sorular sormuş... dünyada sadece bir şeyin gerçekliğini kabul etmiş, o da madde... tüm varlıkların birbiri etrafında dolandığını söyler... ona göre her şey sürekli bir akış halindedir... her hayvan az çok insan, her mineral az çok bitki, her bitki az çok hayvandır.. ve bu döngü devam eder... doğmak, yaşamak ve ölmek yalnızca biçim değiştirmektir...
ayrıca julia randall, o dönem de yapılan fetiş gravürleri de incelemiş.. sonuç hiper-realist farklı bir bakış..

10 Nisan 2010 Cumartesi

Robert Bradford'ın oyuncak hikayeleri..

'' Foo Foo ''

''Pug One. Envie D'art Commission''

'' Angel for Ripleys''

'' Terrierist''

'' Dark Sniff ''

'' Dark Sniff'' (detay)

'' Power Angel of Life''

ingiliz sanatçı, heykeltraş Robert Bradford, kesinlikle oyuncak düşkünü.. son zamanlarda yoğunlaştığı konuda bu.. aslında herkezin içinde hala var olan o çocuksu duyguları biraz harekete geçirip, onları uyarmak.. bütün atık, kullanılmayan oyuncaklar onun elinde birer popüler kültür imajına dönüşüyor..
robert bradford, geleneksel heykel yapım malzemelerinden bir türlü hoşlanamamış.. yumuşak malzemeler onun favorisi.. oyuncakları kullanmaksa onun bonusu olmuş.. oyuncaklar da zaten birer küçük heykelcik onun gözünde.. oyuncaklar yeni kimliklerini oluştururken aslında kendilerinden de bir şey kaybetmiyorlar.. ses çıkarıyorlar, ışıklar yanıp sönüyor... izleyeni yeni kimliğine bir nevi davet ediyor...

http://www.robertbradford.co.uk

9 Nisan 2010 Cuma

masamın üzerindekiler..

sevmiyorum.. cam bardakta sütlü nescafe içmeyi sevmiyorum..
içini gösteriyor bardak..
içesim gelmiyor..
ama yine de bitiyor.. son damlasına kadar..

masamın üzerindekiler..

şimdi de sıra jovanotti.. jovanotti kim? bir zamanlar ''lombelico del mondo'' diye bir şarkı vardı.. işte onu söyleyen jovanotti..
çok karizmatik bir adammış.. ben hiç tipini hatırlamıyorum bile.. sadece şarkısına bir aşinalık var.. saçma sapan bir şarkı.. radyolarda hiç durmamacasına çalmıştı ilk çıktığında.. bir dönemin sağlam solcularındanmış kendisi.. ama sıkıntıdan elime geçince bu hale geldi..
sırada başkalarıda var aslında.. bakalım benim masanın üzerinde neler varmış.. iş için bir şeyler üzerimde ağır bir yaptırım uygularken.. yaratmanın sıkıntısı böyle çıkıyor sanırım..

masamın üzerindekiler..


alex katz sıkıntımın kurbanı oldu..
sonsuzluğun içinde.. kırmızı gömlek harikası..
bana o yaratıcılığından biraz göndersen..

7 Nisan 2010 Çarşamba

yorumsuz

önce
sonra

genç,çağdaş, başarılı sanatçılarımız içinde olan haluk akakçe'nin ilk işlerini görmem ( 2002 yada 2003 diye hatırlıyorum.. çok emin değilim ) platformda olmuştu.. sonra galerist'e, istanbul modern'e gelmiş.. güzel işlerini sergilemişti.. ben haluk akakçeyi ''deitch projects'' sanatçıları arasına dahil olunca daha bir çok çok önemser olmuştum.. ne de olsa deitch projects sanat camiasının her şeylerinden bir tanesi.. ama gel gör ki şimdi bana çok da doğal görünmemeye, hatta; yaptığı güzel işlerle değil; giydikleriyle (5n1k'da sarı perukla çıkması ), söyledikleriyle ( müjde ar'ın programında söyledikleri ), hareketleri ile ( limuzinle ve işin doğasına aykırı ölçüde dikkat çeken bir korumayla dolaşması) gündemde olmaya çalışması çok enteresan gelmeye başladı..

sanırım Akakçe sadece yaptıklarıyla değil; sokakta, televizyonlarda, hatta magazin programlarında da kendini ifade etme ihtiyacı hissediyor... sanat piyasasında nam salmak ve işlerini binlerce dolara satmak için; her fırsatta şov yapmak gerektiğini düşünüyor sanırım.. ne kadar farklı görünürsen o kadar başarılı ve para basan bir sanatçısın..

akakçe uygulamaya başarılı bir biçimde geçmiş.. acaba bu bir pazarlama ve kariyer stratejisimidir? yoksa ben mi çok tutucu oldum..

Blood Pressure, Deitch Projects, 2001

Sweethearts , 2001

Sky Is The Limit, 2006

6 Nisan 2010 Salı

5 Nisan 2010 Pazartesi

sevgilim, doğum günüm yaklaşıyor... :)))

bu yazacaklarım hem çoook güzel bir haber.. hem de küçücük, miniminnacık bir istek..
kolay kolay bir şey istemem, hele de doğum günlerinde.. bu kadar yaşlanırken hem de.. :((
bu ay benim o meşhur ayım işte.. 1 sene daha geçiyor.. eskiden yılların bu kadar çabuk geçmesi çok koymazdı ama.. artık koyar oldu.. zaman geçiyor ve benim daha yapmak istediğim, okumak istediğim, seyretmek istediğim, görmek istediğim,..... istediğim... istediğim o kadar çok şey var ki..
neyse sadede gelelim.. :))
2008 yılında dijitalin artık alıp başını gitmesiyle birlikte, ekonomik sebeblerden ötürü, çocukluğumuzdan kalan yegane tadlardan poloroid üretimine son vermişti.. "the impossible project" duruma el koydu.. veeeeeeeeeee artık var.. tıklayın ve online siparişinizi yapın.. gerçi bütün makinalar tükenmiş.. sürekli takip etmek lazım.. almak lazım.. çekmek lazım.. aşağıdaki örneklerin arasına eklemek lazım.. :)))

Untitled
Aurelien Dumont
France, 2010

"Graham's Robot"
Jeff Hutton
USA, 2010
''murphy''
josh goleman