gerçek adı, Lucy Schowob..
babası yayıncı.. sanat ve edebiyat çevresinde geçen bir çocukluk..
sorbonne’da felsefe ve edebiyat okumak üzere paris’de geçen gençlik..
Andre Breton sayesinde dost olduğu sürrealist sanatçılar; Tristian Tzara, Gaston Ferdiere, Salvador Dali, Man Ray..
sürrealizme karşı bir tutku..
döneminin tarihsel değişimini, değişen sanat akımlarını avant-garde tarzıyla oldukça etkili yansıtma..
yaşamı da, dönemine göre oldukça sıradışı..
etnik bağı.. yahudi olması..
cinsel tercihi.. lezbiyen oluşu..
kadın hakları koruyucusu..
çevirmen.. sanat eleştirmeni..
en önemlisi sanatta ve sosyal yaşamda tabuların hızla yıkıldığı 1.Dünya savaşı sonrasında ürettiği bol kostümlü.. androjen görüntülü oto-portreleri..
benim belki de otoportrelere karşı duyduğum ilginin temel taşlarından claude cahun.. fotoğraflarında hem özne, hem nesne olmuştur.. yaşadığı her anı kendi üzerinde oldukça sıradışı bir biçim de yansıtmıştır..
kareleri, heyecan verici.. biraz şok edici.. bazen ürkütücü..
Claude Cahun (1894-1954), otoportrelerin de; melek, palyaço, denizci, vampir, cadı, buddha vb. figürlerine bürünür... kostümle birleştirir kendini.. bu ilk dönemidir (1912-1915).. birlikte çalıştığı tiyatro toplulukları ve savaş sonrasının yarattığı umut; ona neşeli, coşkulu otoportreler çıkarmasını sağlar.. bu dönemini “hayatımın en mutlu anları…hayal kurmak, başka biri olduğumu düşlemek ve favori rolümü oynamaktır” diye de özetler.. gerçekten aynı bedende pek çok kişiliğin, tipin yorumlanarak sergilenmesi bir tiyatro oyuncusunun performansına eşdeğerdir..
fotomontajlar, aynadan yansımalar ve çoklu görüntülerin egemen olduğu süreçte (1929-1940), Cahun sürrealist sanatçılarla beraberdir... kurduğu dostluklar, birlikte düzenledikler sergiler onun fotoğraflarına başta dadaizm olmak üzere diğer avant-garde akımların izlerini ekler... oto-portrelerinde kadın kimliği üzerine sorgulamalar, sanatsal ve politik göndermeler hakimdir...
Cahun’un jersey adasında yaşadığı dönemde (1940-1945) ürettiği oto-portreleri ilk iki döneminden oldukça farklıdır... ada hayatının getirmiş olduğu dış dünyadan kısmen izole yaşamı, sanatçıyı kendi iç dünyasına yönlendirir.. o kostümler geride kalır, kendi yüzü ve bedeni tam olarak ön plana çıkar.. doğa ile bütünleşir.. evinin penceresinin ardından dışarıyı seyredişi adadaki sıkışmışlığı işaret ederken, deniz kıyısında ve ormandaki fotoğrafları sakin, yalnız ve huzurlu bir süreci kapsar..
harika harika harika ..teşekkür ederim
YanıtlaSilhaylazdır DADA .. :)))
YanıtlaSilbende buna bayıldım :))
çok etkilendimm!
YanıtlaSilçok ilginç bir insanmış ya.
YanıtlaSildiğer yazılarınıza da baktım ama burda soylıym, çok sevdım gerçekten bu blogu.
muthisssss..
YanıtlaSil